Çocuğunuz sürekli endişeli mi görünüyor? Okula gitmek istemiyor, arkadaşlarıyla vakit geçirmekten kaçınıyor mu? Çocuklarda kaygı bozukluğu, genellikle sessiz ama güçlü sinyallerle kendini belli eder. Bu durum, birçok aile tarafından “geçici bir hassasiyet” ya da “utangaçlık” olarak algılansa da, çocuğun iç dünyasında yoğun bir baskı yaratabilir.
Kaygı Bozukluğu Çocuğun Günlük Yaşamını Nasıl Etkiler?
Kaygı, aslında herkesin zaman zaman yaşadığı bir duygudur. Ancak çocuklarda bu duygu çok yoğun yaşandığında, günlük işlevleri sekteye uğratabilir. Sabah kalkarken mide bulantısı, sosyal ortamlardan kaçınma, sürekli kötü bir şey olacakmış hissi ya da ağlama nöbetleri gibi belirtiler gözlenebilir. Çocuklarda kaygı bozukluğu, sadece ruhsal bir durum değil; aynı zamanda davranışlara ve fiziksel tepkilere de yansır.
Birçok çocuk, kaygılandığını doğrudan ifade edemez. Bunun yerine baş ağrısı, karın ağrısı gibi şikâyetlerle tepki verir. Bu yüzden duygusal sıkıntılar çoğu zaman fiziksel bir sorunmuş gibi görünür.
Neden Bu Kadar Kaygılı?
Bazı çocuklar yapıları gereği daha duyarlıdır. Bazıları ise çevresel olaylardan daha fazla etkilenir. Aile içi huzursuzluklar, okulda yaşanan zorbalık, ani değişiklikler ya da kontrol kaybı hissi, kaygı seviyesini artırabilir. Özellikle belirsizlikle başa çıkmakta zorlanan çocuklar, en küçük değişiklikte bile yoğun endişe yaşayabilir.
Çocuklarda kaygı bozukluğu, genellikle dışarıdan bakıldığında “gereksiz korkular” gibi algılanabilir. Ancak çocuk açısından bu korkular oldukça gerçektir ve baş etmek kolay değildir. O an yaşadığı kaygı, tüm dikkatini dağıtabilir, karar verme süreçlerini etkileyebilir ya da sosyal ilişkilerini zorlaştırabilir.
Ne Yapmalıyım?
Kaygılı bir çocukla karşı karşıya kalan bir yetişkinin ilk adımı yargılamadan dinlemek olmalıdır. “Bunda korkacak ne var?” gibi ifadeler, çocuğun hislerini geçersiz kılar. Bunun yerine, “Anladım, bu seni tedirgin ediyor” gibi cümlelerle duygusunun tanındığını hissettirmek daha yapıcı olur.
Çocuklarda kaygı bozukluğu sürecinde, çocuğun hissettiği duygunun anormal olmadığını bilmesi önemlidir. Endişe duymak doğaldır; önemli olan bu duygunun yaşamı yönetip yönetmediğidir. Bu noktada ebeveynlerin gözlem gücü, anlayışı ve sabrı büyük rol oynar. Çünkü her çocuğun kaygısı, kendi dünyasının bir yansımasıdır.
Günlük hayatın temposunda bazen fark edilmeyen bu küçük sinyaller, aslında çocuğun yardım çağrısı olabilir. Bu çağrıyı duymak, sadece onun duygularını anlamakla kalmaz, aynı zamanda onun yanında olunduğunu hissettirmek açısından da kıymetlidir.